panta rhei
23 posts
Hayata geç kalmak diye bir şey var mıdır? Hayat dediğimiz şey; her gün, günle beraber intinaş etmez mi dünya döndükçe. Sayıları ayraç yapıp yaşantımızı organize ediyoruz, an’ albümü oluşturuyoruz hafızamıza atmak için. Zamanı yakalamak uğruna peşinden koşarken yorulduklarımızı raflarından kaldırıyorum: Zamansız değil miydi oysa gülüşlerimiz? Zamansız olmasaydı, her yokladığımda orada olmazdı; zamansız olmasaydık, yüzümüze vuran her yaz esintisinde aklımıza o gün gelmezdi. Gözlerim en iyi fotoğrafları çekerken, dilim söylenecek en güzel cümlelere müsaitken dünyamın en nahif tonundan, ellerim kağıdın üzerinde seni yazarak resmederken; albümlere sığdırabilmek, sınırlarını çizmek zamanın, ne mümkün! Yaşadığımızı hissettiren şeyler eşlikçisi hayatın. Onlar şarkısını çalarlarken kronometre elinde beklemek, işe yarayacak zamanı parçalara ayırmana. İşe yaramayacak her an yeni, yeniden var olmana karşı direnmene. Her gün sıfır noktasından başlarcasına, yeni ve her intinaş edişinde sen, farklı bir sen, yeniden. İhtimaller kovalayacak birbirini ardı sıra. Rutin görünümlü yeryüzünün çağlayanı sürükleyecek seni de akarken. Kelimelerin ötesindeki anlamlara ulaştığında başlayacak büyük devinim.
02:51
Sabah Deniz Dülgeroğlu’nun “Merdiven Altı Terapi” podcastini dinlemiştim: intinaş etmek, dilimize kazandırdığımız yeni söz grubu.
Hayattaki sınavların pusula rolü üstlendiğini, bize yön göstermek için birer ölçek olduğunu görerek kalemimize sarılacağız bu kez. Uğruna çok ter akıttık, gecelerimizi sabahlarımıza bağladık… Şimdiyse bir başlangıca son virajımızı alıyoruz.
Sınavları büyük-küçük diye nitelendirmeden ilk günkü ciddiyetle burada olan arkadaşlarım; nice sınavlar vardır akışında girmiş bulunduğumuz, nice sınavlar olacaktır önümüzde korkusuzca karşılayacağımız. İçimizdeki dürüst yaklaşım, hoşgörü, sevgi ve saygı bize bu sınavları kazandıracak yegâne güçtür. Gönlünüzce bir sınav diliyorum sizlere, başarılarınız ne ilk ne de son olsun.
Geleceğinize emin adımlarla yürüdüğünüz, yolculuğunuzun emek kokan yılmaz adımlarında umutlarınızın taze kaldığı, güneşli yarınlarınız olsun.
Baktığın değil, daldığın yerdeyim. Cümle arası iç çekişlerin, kafanda taşıdığın sensizliklerinim. Karanlığın sarhoşluk etkisi uyandırdığı vakitlerde, damar yolunu bulmuş bir esinim. Yazılmamış senaryolarının sessizliklerindeyim, sınırları belirsiz gölgelerinin tekinsiz bekçisiyim.
Sakla kinini en derinlerine
Gününü bekler kaybedilecek savaşlarının
İnsan en çok da varmak istediği yerden koşarak uzaklaşır. Duvarlara çarpmak istediği sözcükleri kanatır boğazını en çok. Adımları hızlanırken hayatın, düğümleri dolanır ayaklarına yutkunmamış boğazların.
Thich Quang Duc
eppur si muove
Krzysztof Kieślowski
Babam yanımda olsaydı burada fotoğrafımı çekerdi.
Ben ümitsiz aşklar için yaratılmışım
Ayrılıklar için, sonsuz kederler için
Ne zaman ta derinden sevsem bir kadını
Ezilmeli yeni açmış gülleri kalbimin
En güçlü zehir olmalı aşk dediğin
Alkol gibi damarlarıma yürümeli
Sarmalı her yanımı gece olunca
İçimde bir çıbancasına büyümeli
İnsan sevince her gün bir kez ölmeli
Her gün bir başka yerine saplanmalı o kurşun
Yollara düşmeli, perişan deli divane
Erimeli potasında o garip var oluşun
Artık uzak bir anıdır huzur ve sükun
O büyük yangın başlamışsa yürekte
Bir gün gelir de bu çaresizliğin
Aranır bütün tesellisi ölmekte
O yerde sevilmek de yalan sevmek de
Nereye baksan dizboyu karanlık
Boşuna bir ışık arama göklerde
Her şeyinle aşkın içindesin artık
Böyle gitgide derinlere çeker o bataklık
Orada ölümsüz olur nice kara sevdalı
Sevmek, hiç sevilmeden; korkunç güzel
Aşk dediğin karşılıksız olmalı.
Ümit Yaşar Oğuzcan
Eskişehir’de lise yıllarımda Mackbear’a giderdim. Terası olan mekanları çok severim, oranın da terası vardı. Üst kat, insanlardan uzak ama kopuk değil, su boyuna bakıyor.
Şimdi üniversitedeyim ve başka bir şehirdeyim. Gittiğim mekanda teras varsa o mekandaki vadem uzun oluyor ve sadakat programıma geçiş yapıyoruz.
Evet, Mackbear’dan yazıyorum.
Tarih tekerrür eder.
Hayatı satranç tahtası gibi kullananların yanında benim bütün kartları açık oynamam.
Bir olaya tepkimi anında koymam. Doğada fizik yok mu; fizikte hangi etkinin tepkisi gecikmeli gelir.
Stratejik davranamamam. Buna diyecek bir şeyim yok; matematik de doğada olan bir şey ve bu bende yok. “Politik ol” diyen arkadaşlarım ya da tiyatroyla ilgilenen arkadaşlarım, bu konuya çalışmam gerekecek.
Açık iletişim ve netlik taraftarıyım.
Ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkılar söylüyorum
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne
Saatim her zaman Ayten'e beş var
Ya da Ayten'i beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz
Günlerden Aytenertesidir
Odur gün gün beni yaşatan
Onun kokusu sarmıştır sokakları
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kızıllığında onun dudakları
Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
Bir kadeh de sizinle içeriz Ayten'li
İki laf ederiz
Onu siz de seversiniz benim gibi
Ama yağma yok Ayten'i size bırakmam
Alın tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alın gerekirse
Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
Parasızlık da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil
Aytensizlik kadar
Ona uğramayan gemiler batsın
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin
Kapansın onu görmeyen gözler
Onu övmeyen diller kurusun
İki kere iki dört elde var Ayten
Bundan böyle dünyada
Aşkın adı Ayten olsun
Ümit Yaşar Oğuzcan
Çocuk olarak geçirmediğim ilk bayram.
Ailemin gözünde çocuk olduğumun bir kanıtı daha.
Bayram harçlığı aramızdan ayrıldı bu bayram. Değişime birinci elden şahitlik yapıyorum. Bayram harçlığıyla beraber ayrılan çocuksu sevinçlerimiz ya da hüzünlerimiz değil ama. Onlar hâlâ içimde.
Bayramın 2. günü, uzak akrabalarım ve onların arkadaşlarıyla İskenderun’daydık. Abim bir ara markete gitti, geldiğinde çocuklara ıvır zıvır bir şeyler getirdi. Çocuklara tatlı bir şeyler getirdi ve o çocuklar arasında ben yoktum yani. Tatlıya da çok düşkünüm, çocuklara tatlı verilirken kedinin ciğere baktığı gibi bakmış olabilirim. Ben bakarken bir şeyler verilmeye devam etti ve ben de bakmaya… Yetişkinler tatlı yemiyordu nasılsa. Ben de kendime çocuktum ya, millet ne bilsin koca kız görüyorlar dışarıdan.
Bu bayram çocuk olarak geçirmediğim ilk bayramdı.
Paris
Yadyodaki derslerde kendimi Granny oyununun içerisindeymişim gibi hissediyorum.
Bizim Büyük Çaresizliğimiz’i okurken gelen bir telefon, kardeşimden.
-Sana bir şey attım internetini aç.